Friday, March 29, 2019

Soğuk Savaş Dönemi-2005 İsrail Uzay Çalışmaları

İsrail uzay çalışmalarına 1970’lerin sonlarına doğru, milli güvenlikle ilgili nedenlerle başlamıştır. İsrail’i bu çalışmaları başlatmaya iten önemli olaylar dizisi şöyle gelişmiştir: 1970’lerde İsrail, komşu ülkelerde kendisi için potansiyel tehdit oluşturan askeri hareketleri izlemek amacı ile Amerika’dan sürekli olarak casus uydu görüntüleri talep etmiştir. Buna karşı Amerika bu görüntüleri sağlamış, ancak çözünürlüğünü düşürmüş ve talep edilenden daha küçük bölgelerin görüntüsünü sağlamıştır. Bu durum 1973 yılında Yom Kippur savaşı ile iyice sorun haline gelmiştir. Savaş sırasında İsrail, Amerika’nın Arap bölgelerdeki askeri oluşumları gösteren casus uydu görüntülerini kendisine iletmediğini ileri sürmüştür. Bu olaylardan sonra İsrail, ülke güvenliğinin söz konusu olduğu alanlarda, dışa bağımlılığını azaltması gerektiğine karar vererek roket ve uydu programını başlatmıştır. İsrail’in bu konuda verdiği kararın doğruluğu, 1991 Körfez Savaşı ile de teyit edilmiştir. Birinci Körfez Savaşı’ndan önce İsrail, Irak’ın Scud füzeleri ve fırlatma merkezlerinden haberdar değildir. Eğer yüksek çözünürlüklü uydu sistemleri olsaydı, bu oluşumları önceden tespit edip, ona göre güvenlik önlemlerini alabilirdi. Ayrıca yine İsrail’in iddialarına göre, Körfez Savaşı sırasında Amerika gerçek zamanlı istihbarat uydu verilerini  İsrail’e iletmeyi reddetmiştir. Bu olayların üzerine İsrail, Körfez Savaş’ı bittikten sonra dünya basınına, yakın bir zaman içinde yerli istihbarat uydusu fırlatacaklarını açıkca ilan etmiştir. İsrail’in askeri uzay çalışmalarının bir diğer önemli nedeni de İran’daki mevcut rejimin varlığıdır.[1]
İsrail’in askeri uzay programları hakkında yayımlanmış çok az bilgi vardır. Mevcut bilgilere göre ilk olarak Jericho füzelerini geliştirmiştir. Jericho-1 500-km menzile 500-kg yük; Jericho-2 1450–2800-km menzile 1000-kg yük taşıma kapasitesine sahiptir. Uydu fırlatma da kullandıkları Shavit roketleri ise Jericho’ların ileri versiyonlarıdır. İsrail kendi uydusunu kendi roketi ile fırlatabilen dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır.
            İsrail Ofeq serisi görüntüleme uyduları geliştirmiştir. Ofeq-1’i deneme amaçlı olarak 1988 yılında, 1995 yılında ise Ofeq-3’ü fırlatmıştır. Bu uyduda ultraviole ve görünür kanalda görüntü alan sensörler bulunmaktadır. Mayıs 2002’de fırlatılan Ofeq-5 daha ileri teknolojilere sahiptir. Ofeq-6 ise casus uydu olarak sınıflandırılmakta olup 2004 yılında fırlatılmış, fakat Shavit roketinin başarısız olması nedeni ile uydu kaybedilmiştir. Ofeq-6 uydusunun maliyeti yaklaşık 100 milyon ABD dolarıdır.[2] Ofeq-7’nin ise 2008 yılında tamamlanması beklenmektedir. Geliştirilmekte olan bir başka uydu TecSar, bir radar uydusu olup misyonu teknoloji demonstrasyonudur. Uydunun 2006 yılında tamamlanması beklenmektedir. Haberleşme alanında, Milcom-1 sabit yörünge uydusunu geliştirmektedir ve 2007’de fırlatmayı planlamaktadır.[3] Uydular Israeli Aircraft Industries (IAI) tarafından geliştirilmektedir. İsrail dost ülkelerle takım uydular geliştirmeyi hedeflemektedir.
İsrail 2004 yılında yayınlanan bir habere göre, Ofeq serisi casus uydular için yapılan harcamaları kısıtlamaya gidip, alternatif olarak insansız hava araçları geliştirmeyi planlamaktadır. Ancak bazı askeri çevreler arasında yapılan tartışmalar, İsrail’in güvenlik stratejisinin casus uydulardan gelen verilere dayandığını, bu nedenle uyduların bütçelerinden yapılacak kesintilerin, askeri açıdan çok sakıncalı sonuçlar doğuracağını ileri sürmektedir.[4]

Sivil uzay  çalışmaları
İsrail askeri alanda yaptıkları masrafların bir kısmını geri almak için olgunlaşmakta olan yüksek çözünürlüklü ticari uydu pazarına yatırım yapmıştır. 1997 yılında Israeli Aircraft Industries (IAI) Kaliforniya merkezli Core Software Technology ile birlikte, West Indian Space şirketini kurmuştur. İsrail hükümetinin direktifi doğrultusunda kurulan şirket, bir yıl sonra adını ImageSat International olarak değiştirmiştir. Bu şirketin kuruluşu sırasında, İsrail Savunma Bakanlığı geliştirilecek olan uydulardan her yıl belirli miktarda görüntü satın alacaklarına dair antlaşma yapmıştır. Bu antlaşma ile ImageSat International, her yıl belirli bir miktar geliri garantiye almıştır. Ayrıca IAI ImageSat International için, Earth Resource Observation Satellite-A1 (EROS-1A) uydusunu geliştirmiştir. Uyduda Ofeq serisi casus uydularda geliştirilen teknolojiler kullanılmıştır. EROS-1A 0,82 ila 1,8-m arasında değişen çözünürlüğe sahip olup 2000 yılında Rusya’nın Start-1 roketi ile fırlatılmıştır. EROS-1A 2001 yılında ticari olarak operasyonel hale gelmiştir. ImageSat International’in siparişi üzerine IAI, yeni nesil EROS-B serisi uyduları geliştirmektedir. EROS-1B, daha yüksek çözünürlüğe sahip olacak ve maliyeti ise 100 milyon ABD doları civarında olacaktır. Bu uydunun 2006 yılı içinde fırlatılması beklenmektedir. İsrail geliştireceği EROS-B serisi uyduların fiyatlarının 70 milyon ABD doları civarında olacağını tahmin etmektedir. [5]
İsrail son zamanlarda uluslararası bilimsel işbirliklerine önem vermeye başlamıştır. Bu kapsamda İsrail son zamanlarda Hindistan ile yakın işbirliği içine girmiştir.  Tel Aviv Üniversitesi tarafından geliştirilen Tauvex ultraviole sensörü, Hindistan’ın geliştirdiği G-Sat4  haberleşme uydusu üzerine yerleştirilecek ve astronomik gözlemler yapacaktır. Ultraviole sensörden gelecek veriler, Hint ve İsrail bilimadamları tarafından ortak kullanılacaktır.[6] Tauvex sensörünün toplam maliyeti 14 milyon ABD dolarıdır.[7] Genel olarak ultraviole sensörler astronomi amaçlı kullanıldığı gibi, potansiyel askeri uygulamaları da vardır. Örneğin Amerika’da JHU/APL tarafından USAF için geliştirdiği Delta 180 ile, bu sensörler erken uyarı sistemlerinde kullanılmaktadır.[8] Space News’de yayınlanan bir haberde, ISA Başkanı bu ultraviole sensör hakkında detaylı bilgi vermekten kaçınmıştır. Bu ise akla bu sistemin ikili kullanım özelliği olabileceğini; sivil uygulamasının yanısıra, askeri amaçlı bir teknoloji uygulaması olabileceği ihtimalini getirmektedir. 
Bir diğer yeni proje Fransa Uzay Ajansı (Centre National d'Etudes Spatiales [CNES]) ile ortaklaşa başlamıştır. Projenin içeriği yeni teknolojilerin kullanıldığı bir bilimsel mikro uydu ve yer istasyonu geliştirmek ve üretmek üzerinedir. Mikro uyduda iki faydalı yük bulunacaktır. Bir tanesi yer gözlem amaçlı multispektral kamera sistemi; diğeri ise geliştirilmekte olan electrical propulsion thrust” sisteminin teknoloji demonstrasyonudur.[9]

Uzayla ilgili kurumsal ve endüstriyel yapısı
İsrail Uzay Ajansı Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı olarak 1983 yılında kurulmuştur. ISA  2002 bütçesi 700,000 ABD dolarıdır.[10] Bu bütçe sivil uzay çalışmaları içindir. Sivil uzay projeleri bütçesinin bu kadar az oluşu, İsrail’in uzay çalışmalarının askeriyenin kontrolü altında yürütüldüğünü göstermektedir. İsrail’de uzay teknolojileri geliştiren şirketler şunlardır: IAI, Shavit ve Ofeq uydularının ana-yüklenicisidir. Ayrıca Shavit roketinin, katı yakıt sisteminin tasarım ve üretimini yapmıştır. Rafael (Israel Armament Development Authority), Shavit roketinin üçüncü aşama motorunu (AUS-51) ve Ofeq uydularının thruster’larını geliştirmiştir. Electro-Optics Industries ise sensor sistemleri üzerine ürünler geliştirmektedir. Electro-Optics Ofeq serisi casus uyduların faydalı yüklerini, EROS ticari uyduları ve Güney Kore uydusu Komsat-2’nin kamera sistemini ve Tauvex UV sensörünü geliştirmiştir.[11] Elisra ve Tadiran, Ofeq uydularının iletişim sistemlerini; Elta, Ofeq’lerin antenlerini; the Dimona Nuclear Center, uydu testleri için vakum çemberini;  IAI/Melam, güneş sensörlerini; IAI/Tamam ise gyros ve magnetometerleri geliştirmiştir.[12] Bir üniversite kuruluşu olan Asher Uzay Araştırmaları Ensititüsü, küçük uydu projelerinde yer almış ve 50-kg ağırlığındaki Techsat uydusunu geliştirmiştir.[13]

Sonuçlar
            İsrail’in uzay çalışmaları milli güvenlikle ilgili olarak şekillenmiştir. Amerika ile iyi ilişkileri sayesinde, Amerika’dan pek çok alanda teknoloji transferi yapmıştır. Ayrıca Amerika’dan her yıl aldıkları savunma yardımı da uzay projelerine katkıda bulunmuştur. İsrail artık yerli olarak özgün uzay sistemleri geliştirebilmektedir. Bu sistemleri geliştirmede Amerika’dan aldığı teknolojik yardımların önemi çok büyüktür. İsrail ülke çıkarlarını ve dostu ülkelerin (Amerika gibi) milli güvenliğini olumsuz etkilemeyecek uzay ürünleri pazarlamaktadır. Pazarladığı ürünler arasında 1-m çöznürlükte optik uydu kameraları da yer almaktadır. Uzay projelerinin maliyeti çok yüksek olduğundan dolayı, İsrail bu konuda işbirliklerine gitmeyi dost ülkelerle birlikte takım uydulara geliştirmeye çalışmaktadır. İsrail ayrıca yüksek çözünürlüklü uydu pazarına da girerek, uzay çalışmalarından ticari kazanç sağlamaya çalışmaktadır.



[1] Geral Steinberg, “Middle East Space Race Gathers,” International Defense Review, Cilt 28, Ekim 1995.
[2] “Israeli MoD May Seek Emergency Funds to Replace Ofeq-6,” Space News, 13 Eylül 2003.
[3] “Israel Military Cuts Funds for Satellites,” Space News, 24 Ağustos 2004.
[4] İbid.
[5] İncigül Polat Erdoğan, “Commercial High-Resolution Satellite Remote Sensing: An Integrative Analysis of Political, Economic and Technological Forces Acting Upon the Market,” (Master of Science, University of North Dakota, Space Studies, 2004), s. 42-43.
[6] Israel Ministry of Science and Technology, Voice of Israel Space Agency Director General, Mr. Tzi Kaplan, http://www.most.gov.il/index.php/en/israel_space_agency/ about_isa_israel_space_agency/voice_ of_isa_director_general_mr_tzi_kaplan. Ziyaret tarihi 1 Ekim 2005.
[7] “Indian Satellite Could Host Israel Ultraviolet Sensor,” Space News, 21 Ekim 2003.
[8] Stamatios M. Krimigis, “APL’s Space Department Afetr 40 Years: An Overview,” Johns Hopkins APL Technical Digest, 20:4 (1999): 467-476.
[9] Israel Ministry of Science and Technology, Voice of Israel Space Agency Director General, Mr. Tzi Kaplan.
[10] “Indian Satellite Could Host Israel Ultraviolet Sensor.”
[11] “Koreans Looking for Partners to Distribute Kompsat-2 Imagery,” Space News, 20 Aralık 2004.
[12] Geral Steinberg, “Middle East Space Race Gathers.”
[13] Federation of American Scientists, “Israeli Space Agency,” http://www.fas.org/spp/guide/israel/ agency/index.html. Ziyaret tarihi 1 Ekim 2005.

Thursday, March 28, 2019

2005' kadar olan Çin Uzay Çalışmaları

Çin’in uzay çalışmaları roket bilimcisi Tsien Hsue-shen ile başlamıştır. 1911 doğumlu Hsue-shen, yirmidört yaşında Amerika’ya gitmiş, MIT ve daha sonra Caltech’de yüksek lisans ve doktora yapmıştır. Caltech’de iken Frank Malina ile birlikte roket teknolojilerinin silah potansiyelini araştırmış ve Amerikan ordusu için roket teknolojileri alanında ArGe çalışmaları yürütmüştür. Soğuk Savaş’ın başladığı sıralarda, Hsue-shen Amerika tarafından komünizm taraftarı olmakla suçlanmış, bu nedenle 1955 yılında ülkeden ihraç edilmiştir. Bunun üzerine Hsue-shen Çin’e geri dönmüş ve gelişinin ertesi yılı Ekim 1956’da, ülkenin komünist lideri Mao Tse-tung Çin uzay çalışmalarını başlatmıştır. Bu kararın, Hsue-shen’in girişimleri ile alınmış olabileceği düşünülmektedir.[2]
1956 yılında Çin, SSCB ile uzay alanında işbirliği antlaşması yapmıştır. Bu işbirliğine göre Çin’e roket ve nükleer teknoloji transferi yapacak olan SSCB, 1960 yılında çeşitli nedenlerle desteğini geri çekerek Çin’i yalnız bırakmıştır.[3] Kendi yetenekleri ile yoluna devam eden Çin, 1960 yılında ilk roket denemesini yapmıştır. 1970 yılında ise bir araştırma uydusunu kendi geliştirdiği Long March-1 roketi ile yakın yörüngeye fırlatmıştır. 1970’lerde Çin, sivil ve askeri uydular geliştirmeye başlamış ancak bu konuda ayrıntılı bilgi mevcut değildir.[4] Bu yıllarda insanlı uzay uçuşları çalışmalarına da başlamış, fakat maliyetin çok yüksek olması nedeni ile iptal etmiştir.[5]
Çin pahalı uzay yatırımlarına bir miktar ekonomik gelir sağlamak için, 1985 yılından itibaren Long March roketi ile diğer ülkelere ve INTELSAT’a fırlatma hizmeti vermeye başlamıştır. İlk olarak 1986 yılında bir Fransız ve bir Alman şirketi için mikroçekim deney düzeneği fırlatmıştır.[6] Çin 2000 yılına kadar onbeş ticari fırlatma yapmış ve bununla toplam yirmiyedi uyduyu yörüngeye yerleştirmiştir. Çin’in roket geliştirme maliyeti batılı ülkelerinkine göre çok düşüktür. Bu nedenle fırlatma ücreti de Ariane ve Amerikan roketlerine göre daha düşüktür. Çin’in yaptığı ticari fırlatmaların ilk on tanesinin her birinin maliyeti (yani her bir roket) 5 milyon ABD doları iken bunların her birisini 50 milyon ABD dolarından pazarlamıştır.[7] Bu rakamlara göre fırlatma sektörü, Çin uzay çalışmaları için çok büyük bir gelir kaynağıdır. 1980’lerin sonlarına doğru Çin roketlerine olan talep, Amerika’daki Challanger kazası, Titan ve Delta roketlerinin inflak[8] etmelerinin ardından artış göstermiştir.[9]
Sovyet’lerin dağılmasının ardından, 1992 yılında Çin, insanlı uzay programını tekrar başlatmıştır. Bunun en önemli nedeni Çin’in Asya’da lider bir ülke olmak istemesidir. 1994 yılında Rusya, bazı havacılık-ve-uzay teknolojilerini Çin’e satmıştır. Bunda SSCB’nin dağılması ve Rusya’nın nakite ihtiyacının olmasının çok büyük bir etkisi vardır. 1995 yılında Çin ve Rusya arasında yapılan antlaşmaya göre Soyuz kapsülü, yaşam destek sistemleri, dokcing (birleşme) teknolojileri, kosmonot giysileri dahil insanlı uzay uçuşu için gerekli Soyuz teknolojileri Çin’e transfer edilmiştir. Ayrıca Çin taikonotları Rusya’da uzay uçuşu için eğitim almışlardır. Çin Soyuz teknolojisini kullanarak Tanrıların Arabaları anlamına gelen, Shenzou uzay aracını geliştirmiştir. Shenzou,  Long March-2F tarafından uzaya fırlatılmıştır.
Çin’in insanlı uzay uçuşları bütünü ile politik olup, gerçek amacı Amerika ve Rusya ile aynı uzay klübüne girmektir. Ancak bazı analizcilere göre bu çalışmalar, Çin’in kaynak israfı yapmasına yol açarak asıl hedefi olan askeri modernizasyon ve uzayın askeri kullanımı ile ilgili çalışmalardan uzaklaşmasına neden olmaktadır.[10] Çin son yaptığı açıklamalara göre, Shenzou-10’u geliştirmeyi ve bununla 2017 yılında Ay’a insanlı yolculuk yapmayı planlamaktadır. Çin’in Ay projesinin temel amacı teknik üstünlüğünü dünyaya göstererek prestij kazanmaktır. Çin bu prestijle yabancı yatırımcılar için daha cazip hale geleceğine inanmaktadır.[11] Ay programının amaçları arasında, Helyum-3 araştırması da vardır.[12] Çin Ay projesiyle, 2018 yılında Ay’a yeniden dönüş yapacağını açıklayan Amerika ile bir yarış niteliği de taşımaktadır.

Çin uzay programının analizi
Çin uzay programı başlangıcından bu yana, hem ülkenin kendi iç koşulları hem de dünyadaki gelişmeler nedeni ile inişler ve çıkışlar yaşamıştır. Çin’li uzay analizcisi Dr. Yanping Chen’e göre Çin uzay çalışmaları dört döneme ayrılmaktadır: 1) 1956-1966 döneminde, Çin Sovyetler’in destek sözü ile uzay çalışmalarına başlamıştır, fakat 1960 yılında SSCB’nin desteğini geri çekmesiyle Çin uzay çalışmalarında yalnız kalmıştır. 2) 1966-1976 döneminde, uzay çalışmaları yavaş bir hızda devam etmiştir. Ancak bu dönemde, Mao ülkede Büyük Proletarya Kültür Devrimi’ni yapmıştır.[13] Devrim nedeni ile pek çok öğrenci teknik okullara gidemediğinden uzay programı için gerekli insan kaynağı yetişmemiştir. Bu durum uzay çalışmalarını önemli ölçüde sekteye uğratmıştır. 3) 1976-1986 döneminde devrimin getirdiği  olumsuz sonuçlar, özellikle eğitimle ile ilgili olanları, yavaş yavaş etkisini azaltmaya başlamıştır. Ayrıca ülkenin yeni lideri uzay politikasını prestij amaçlı değil, ülke ihtiyaçlarını temin edecek şekilde belirlemiştir. Bu nedenle büyük uzay programlarına kaynak ayrılmamıştır.[14] 4) 1986-günümüze kadar olan sürede Çin uzay çalışmalarında yükselişe geçmiştir. 1980’lerin ortalarından itibaren, ticari olarak fırlatma hizmeti vermeye başlamış ve 1990’larda da insanlı uzay programını başlatmıştır. Diğer yandan askeri ve kamusal uzay çalışmaları da devam etmektedir.
Çin uzay çalışmalarından çeşitli yan ürünler (spin-off) elde etmiştir. 1986 yılına kadar toplam 1880 adet yan ürün elde ettikleri ileri sürülmektedir. Uluslararası işbirliği uzay programlarının en önemli parçası olup, yaklaşık yetmiş ülke ile işbirliği yapmıştır. Ayrıca Çin her yolu deneyerek batının teknolojisini transfer etmeye çalışmakla da ünlüdür. Loral ve Hughes davasını[15] araştıran Cox Raporu’na göre Çin’liler, batılı bilimadamları, işadamları ve akademisyenlerle ikili ilişkiler kurmakta ve bu yolla bilgi ve teknoloji transferi yapmaktadır. Gerektiğinde casusluk yöntemlerine de başvurmaktadır. [16]
Ay’a insanlı yolculuk yapmak ve robotik uydu aracı göndermek dahil Çin’in bütün uzay çalışmaları, askeri birimlerin kontrolündedir. Bu durum Çin’in bir uzay gücü haline gelmeye çalıştığı şeklinde de algılanmaktadır. Yapılan spekülasyonlar Çin’in uzayı askeri gücünü konuşlandırmak için kullanmaya çalıştığı ve ileride Tayvan konusunda Amerika ile bir anlaşmazlık çıktığında, bu güçleri kullanacağını iler sürmektedir.[17]
Özetle Çin’in uzay programı üç ana eksen etrafında gelişmektedir: Ulusal güvenliği sağlamak, prestij kazanmak ve ekonomik gelir elde etmek. Çin ulusal güvenliğini güçlendirmenin, sağlam ve istikrarlı bir şekilde sürekli büyüyen bir ekonomi ile mümkün olduğuna inanmakta ve uzay çalışmalarını bu felsefeye göre yürütmektedir.[18]

Uzay yetenekleri
2001 yılı itibarı ile Çin’in en az onbir tane haberleşme uydusu fırlattığı ileri sürülmektedir. Bu uydular kamusal hizmet vermektedir. Ancak aralarında bir kaçının askeri haberleşme uydusu olduğu sanılmaktadır. Çin haberleşme uyduları alanında, haberalma sinyalinin kesintiye uğramasına karşı koruma tekniklerinde ilerleme kaydetmiştir. Ayrıca askeri haberalma uydularında, UHF (ultra-high–frequency) bandı kullanmaya başlamışlardır.[19] Çin 2000 ve 2003 yıllarında, sabit yörüngeye Beidou seyrüsefer uydularını fırlatmış[20] ve bu yörüngede toplam dört adet Beidou seyrüsefer uydusunu sürekli konuşlandırmayı hedeflemektedir. Bu uyduların konum ölçüm hassasiyeti çok düşüktür. Sabit yörünge uydularının sadece izdüşümünün olduğu bölgeye hizmet verebildiği göz önüne alındığında, Çin’in askeri aktivitelerini daha çok bulunduğu bölge civarına sınırlayacağı speküle edilmektedir.[21] Çin’in casus uyduları hakkında mevcut bilgi yoktur. 1975’den 2001’e kadar onyedi tane gözlem uydusu fırlatıldığı, bunların onbeşinin başarılı bir şekilde geri yakalandığı ileri sürülmektedir. Bu uydular dijital değildir; görüntüler, Amerika’nın Corona uydularında olduğu gibi filme kaydedilmektedir. Film bittiğinde uydu (ya da film kapsülü) dünyaya düşürülerek atmosferde yakalanmaktadır. Bu uyduların çözünürlük kalitesi hakkında bilgi yoktur. Şu an Çin, dijital görüntü indirme üzerine çalışmalar yürütmektedir ve 1-m çözünürlükte uydu geliştirdiği sanılmaktadır. Sinyal ve elektronik casus uydu yetenekleri hakkında da bilgi yoktur.[22] Çin Fen-Yung serisi yakın ve sabit yörüngeli meteoroloji uyduları geliştirmiştir.
Çin’in anti-uydular geliştirmeye çalıştığına dair bilgiler mevcuttur ve bu çalışmaların 1980’lerde başladığı sanılmaktadır. Çin’in ASAT geliştirmesindeki temel mantık, Amerika’nın ileri askeri uzay yeteneklerine karşı önlem almaktır. Benzer sistemleri geliştirmek Çin için çok pahalı olacağından, onun yerine karşıt sistemler geliştirerek kendi güvenliğini ya da caydırıcılığını sağlamaya çalışmaktadır.[23] Hong Kong’da yayınlanan Sing Tao Daily gazatesindeki habere göre Çin’in parazit uydular geliştirdiği ileri sürülmektedir. Parazit-uydu hedef uyduya yapışarak, aldığı komutla hedef uyduyu imha etmektedir.

Uzay yapısı[24]
Askeri ve sivil uzay programları tek bir merkezden yürütülmektedir. Teknoloji üretimi de aynı birimler tarafından yapılmaktadır. Çin’in uzay organizasyonu Şekil 2-3’de verilmektedir. Şekilde bahsedilen uzay birimleri şunlardır:
Devlet Konseyi: Konseyde devlet bakanları ve çeşitli komisyonlar bulunmaktadır. Bu konsey 1954 yılında kurulmuştur ve devlet işlerinin genel planlaması ve uygulamasını koordine etmektedir. Uzayla ilgili olarak konseyde Space Leading Grup (SLG) adında bir uzay grubu vardır. 1989 yılında kurulmuştur. Uzay politikalarını belirmekte ve uygulanmasını sağlamaktadır. Amaçlarından birisi de uzay çalışmaları arasında koordinasyon ve uyum sağlamaktır. Yalnız SLG’nin bugün için rolünün tam olarak ne olduğu bilinmemektedir.
The Commission of Science, Technology and Industry for National Defense (COSTIND): Devlet Konsey’i içinde olup askeri ve sivil uzay projelerini, stratejik silah programları vs. belirlemektedir.


Şekil 23 Çin uzay organizasyonu. [25]

China National Space Administration (CNSA): Çin’in uzayla ilgili uluslararası ilişkilerini yürütür. Çin’in yurtdışına açılımını sağlayan bağlantı noktasıdır; bir nevi uzay ajansı gibi çalışır. CNSA ve CASC arasında personel alışverişi yapılmaktadır.
China Aerospace Corporation (CASC): Projeler COSTIND tarafından belirlenir ve CASC ise uygulamasını yapar. CASC, CNSA’nın aksine ülke içindeki uzayla ilgili işleri yürütür. CASC’da 270 binden fazla kişi çalışmaktadır. Bunun 100 binden fazlası mühendistir. CASC ayrıca, tüketicilere yönelik sivil teknolojiler de geliştirmektedir. Bunlar arasında bilgisayarlar, haberleşme ve elektronik ürünleri vardır.
China Great Wall Industry Corporation (CGWIC): CASC’a bağlı olup, Long March roketlerini kullanarak dünya pazarına ticari fırlatma hizmeti vermektedir.
China Aerospace Machinery and Electronics Corporation (CAMEC): CASC’a bağlı, elektronik ürünler ve makinalar üretmektedir.
China Aerospace Science and Technology Corporation (CASTC): Hiyerarşik olarak CASC’a bağlıdır. CASTC altında üç ayrı organizasyon yer almaktadır. Bunlardan China Academy of Space Technology (CAST) uydu geliştirmekte; China Academy of Launch Vehicle Technology (CALT), uzay fırlatma araçlarını geliştirmekte; ve Shanghai Academy of Spaceflight Technology (SAST) uydu geliştirmektedir.

Sonuçlar
Çin’in ilk başlangıçtaki uzay çalışmaları ihtiyaç kaynaklıdır. Ancak son yıllarda prestij amaçlı çalışmalara başlamıştır. Bunun ardındaki en önemli motivasyon Çin’in Asya’daki liderlik arayışıdır. Çin aynı zamanda işbirliğine çok açık bir ülkedir ve yetmişden fazla ülke ile işbirliği yaptığı söylenmektedir.
Ekonomik olarak sürekli büyüme gösteren Çin, uzay teknolojilerinin pazarlanmasına da çok büyük önem vermektedir. İş gücünün ucuz olması nedeniyle, uzay teknolojilerinin maliyeti batıya göre daha azdır. Bu da Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için daha ucuza tenoloji transferi yapmak için bir fırsattır. Diğer yandan teknoloji geliştirme maliyetinin düşük olmasının tek başına hiç bir anlamı yoktur. Çin’in sahip olduğu teknolojinin seviyesi, bunu hangi fiyattan pazarlayacağı ve teknoloji transferi konusundaki yaklaşımları da Türkiye gibi uzay altyapısı kurmaya çalışan ülkeler için çok önemli diğer etkenlerdir.




[1] Çin’in uzay çalışmaları hakkında çok fazla yayımlanmış bilgi bulunmamaktadır. Özellikle askeri uzay programları ve harcamaları gibi konular, Çin tarafından gizli tutulmaktadır.
[2] Thompson ve Morris, s. 1-5.
[3] “China and the Second Space Age,” Futron Corporation, 15 Ekim 2003.
[4] Marcia S. Smith, “China’s Space Program: A Brief Overview Including Commercial Launches of U.S.-Built Satellites,” Congressional Research Service Report (Washington, D.C.: The Library of Congress, 23 Haziran 1998), s. 1-11.
[5] “China and the Second Space Age.”
[6] Smith, s. 1-11.
[7] Thompson ve Morris, s. 5.
[8] Bir hipoteze göre 1986 ve 1987’lerde Amerika’daki roket fırlatmalarının başarısız olmasının nedeni, bu roketlerin nasıl çalıştığını iyi bilen roket uzmanlarının emekli olmasıyla yerlerine geçen yeni uzmanların yeterli bilgi ve deneyime sahip olmamasıdır. Ref. Stephen B. Johnson, Management of Space Enterprise.
[9] Thompson ve Morris, s. 5.
[10] Leonard David, “The Next Great Leap Forward - China Readies Shenzhou 4,” Space.comNews, http://www.space.com/missionlaunches/shenzhou_update_020830.html.
[11] “China and the Second Space Age.”
[12] “China Eyes 2017 Moon Landing,” CNN, Science and Space News, 4 Ekim 2005.
[13] Yabancı literatürlerde “Great Proletarian Cultural Revolution” olarak geçmektedir.
[14] Thompson ve Morris, s. 4-5.
[15] Loral ve Hughes olayı Bölüm 2.3. Politik ve Yasal Düzenlemeler’de ayrıca anlatılmaktadır.
[16] Thompson ve Morris, s. 8.
[17] “A Future for U.S.-China Space Cooperation?” Space News, 13 Aralık, 2004,
[18] Thompson ve Morris.
[19] İbid, s. 21.
[20] Encyclopedia Astronautica, “Beidou,” http://www.astronautix.com/craft/beidou.htm. Ziyaret tarihi 14 Aralık 2005.
[21] İbid., s. 21-22.
[22] İbid, s. 22.
[23] Phillip Saunders, Jing-dong Yuan, Stephanie Lieggi ve Angela Deters, “China's Space Capabilities and the Strategic Logic of Anti-Satellite Weapons,” Center for Nonproliferation Studies, 22 Temmuz 2002. http://cns.miis.edu/pubs/week/020722.htm.
[24] Thompson ve Morris, s. 1-14.
[25] Gil Siegert, “The Chinese Space Program.” Report of the Commission To Assess The Ballistic Missile Threat To The United States. Pursuant to Public Law 201 104th Congress. 15 Temmuz 1998. Appendix III: Unclassified Working Papers;    The Nuclear Threat Initiative , “China Aerospace Corporation Organization (CASC),”  http://www.nti.org/db/china/casc.htm,  Ziyaret tarihi 20 Aralık 2005; Robert Peckyno ve Eligar Sadeh, “Politcal and Policy Evolution of Chinese Lunar Plan,” IAF Conference Paper, 2004.

Avrupa ESA Uzay Çalışmaları Soğuk Savaş Dönemi-2005

Teknoloji açığı tartışmaları. İkinci Dünya Savaşı geriye ekonomisi çökmüş, askeri olarak zayıflamış bir Avrupa bırakmıştır. Bu ortamın içinde Avrupa ülkeleri, savaş sonrasında Sovyetler’le daha etkin mücadele edebilmek ve ekonomik olarak güçlenmek için, Amerika’nın da ekonomik ve politik desteği ile, 1958 yılında Ortak Pazarı kurmuşlardır. Bu arada Avrupa’da, Amerika ile aralarında gittikçe büyüyen teknoloji açığı konusunda yoğun olarak bir takım tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalarla ilişkili olarak o yıllarda, ekonomik büyümeyi sağlayan en temel öğenin “bilim ve teknoloji” olduğu yönünde görüşler yaygınlaşmıştır. Hatta bu görüş o zamanlar Hindistan tarafından da benimsenmiş ve Hint uzay çalışmalarının temel felsefesini oluşturmuştur. 1960’larda Amerika’nın insanlı uzay programı ve Apollo projesinin başlaması ile, Avrupa’daki teknoloji açığı tartışmaları alevlenmiş ve Avrupa panik içinde “teknoloji açığı” problemini tanımlamaya ve bu soruna çözüm bulmaya çalışmıştır.
Avrupa’da bu konuda yapılan araştırmalarda Amerika’nın savunma, uzay ve nükleer enerji alanlarındaki ArGe’ye yoğun yatırım yaptığı görülmüştür. Fakat yapılan ArGe yatırım oranı milli hasılaya göre kıyaslanınca araştırmalar- Avrupa’nın da fena bir durumda olmadığını tespit etmiştir. Bu durum teknoloji açığının nedeninin sadece ArGe yatırım oranıyla ilgili olmadığını, bunun yanısıra başka etkenlerin de var olduğunu ortaya koymuştur. Diğer yandan yine yapılan araştırmalar, Amerika’nın ArGe çalışmalarını bir şekilde pratik hayatta uygulamaları olan ürünlere dönüştürmede oldukça ileri olduğunu; üniversitelerin ise temel bilimler değil, daha çok uygulamalı olarak, ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılamaya yönelik eğitimlere önem verdiğini tespit etmiştir. Yapılan başka çalışmalar ise teknoloji açığının, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısının yaratıcı fikirleri üretme ve bu fikirleri pratik hayata geçirebilme yeteneği ile ilişkili olduğunu ileri sürmüştür.[1]
Tartışmalar büyüdükçe ve derinleştikçe “teknoloji açığının” aslında gerçek bir ilüzyon olduğunu ve başka sorunların bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermiştir. Gerçekte problemin teknik bir meseleden çok sosyal bir sorun olduğu belirtilmiş; bilişimsel (cognitive-akılsal), politik, ekonomik ve sosyal öğeleri de içeren teknoloji yönetimi yöntemlerinin  doğru uygulanmamasının teknoloji açığını yarattığı ileri sürülmüştür.[2] Amerika’da pek çok akademisyen ve yönetici de problemin teknoloji açığı değil, “yönetim metodları açığı” olduğunu dile getirmiştir. Tüm bu tartışmaların neticesinde varılan sonuç, temel olarak teknoloji açığının bir yanılsama olduğu, buna karşın problemin doğru tanımının  “yaklaşım açığı” olması gerektiğidir.[3]
Tüm bu tespitlerin ardından Avrupa, uzay ve havacılık gibi ileri teknoloji alanlarında işletme becerileri kazanmak, proje yönetimi ve sistem mühendisliği gibi ileri teknoloji geliştirme yöntemlerini öğrenmek için uluslararası işbirliklerine başlamıştır. Bu nedenle Avrupa uzay alanında Amerika ile birlikte pek çok önemli projeler yaparak bu yönetim metodlarını transfer etmeye çalışmıştır. Olayın bu boyutunu bilmek, Avrupa’nın ekonomik ve bilimsel getirisi tam olarak belli olmayan büyük uzay projelerine (ör. Spacelab gibi) neden bu kadar yatırım yaptığını anlamak için gereklidir.
Avrupa Uzay Araştırmaları Kurumu (European Space Research Organization [ESRO]): Avrupa’lı bilimadamları, Avrupa ülkelerinin 1958 yılında Roma Antlaşması ile oluşturdukları Ortak Pazar işbirliğini model alarak, benzer yapıda ancak misyonu bilimsel uzay çalışmaları olan bir birlik kurmaya karar vermişlerdir. Böylece 1962 yılında ESRO’yu kurmuşlardır. ESRO’nun kuruluş yasası kurumun sadece bilimsel uzay çalışmaları yürüteceğini, bunun dışında başka faaliyetlerde bulunmayacağını tanımlamıştır. Kuruluş yasasını bu şekilde hazırlamalarının en önemli nedeni bilimadamlarının, ESRO’yu oluşturan ülkelerin, politik baskılarından uzak kalarak sadece bilim yapmak istemesidir.[4] Ancak daha sonra görüleceği üzere, uzay gibi stratejik alanlarda politikadan etkilenmemek pek de mümkün değildir.
1960’ların başlarından itibaren NASA ve ESRO arasında uzay işbirlikleri başlamıştır. Amerika’nın bu işbirliği içinde yer almasının önemli nedenlerinden birisi, Avrupa ile arasındaki teknoloji açığını kapatmaya yardım ederek Avrupa’yı biraz olsun rahatlatmaktır. Amerika’nın bu işten çıkarı ise kendisine güçlü bir dost yaratmak ve böylece SSCB ve komünizme karşı daha kolay mücadele edebilmektir. Zaten Amerika’nın Avrupa’nın ortak bir birliğe gitmesini teşvik etmesinin nedeni de budur. Bu işbirliği kapsamında NASA, ESRO’ya bedava fırlatma ve bilimsel faydalı yükleri için de uydularında boş yer önermiştir. Ancak bu öneriler Avrupa’ya önemli ekonomik ve politik katkılar sağlamayacak şekilde, sadece bilimsel çalışmalarla sınırlanmıştır. ESRO, NASA ile birlikte çeşitli çalışmalar yapmış ve buradan teknoloji ve “teknoloji yönetimi metodları” transferleri yapmıştır.
Fakat 1960’ların ortasında, haberleşme uydularının geliştirilmesi ve bunların yüksek ticari potansiyelinin keşfedilmesi ile ESRO, Avrupa’lı politikacıların odağı haline gelmiştir. 1965 yılında NASA, ESRO’ya İleri İşbirliği Projesi (Advanced Cooperation Project) adında bir proje önerisinde bulunmuştur. Buna göre Avrupa, Jüpiter ya da güneş sistemini inceleyecek bir uydu geliştirecek; Amerika ise uyduyu fırlatacak, izleyecek ve verilerini toplayacaktır. Ancak Avrupa’daki bazı politik çevreler bu öneriyi şüphe ile karşılamış ve Amerika’nın, kendilerini bu tür bilimsel çalışmalara yoğunlaştırarak, ticari potansiyeli yüksek haberleşme uydularından uzaklaştırmaya çalıştığını düşünmüşlerdir. Bu düşüncelerin etkisiyle ESRO, bilimsel bir kurum olduğu halde öneriyi kabul etmemiştir.[5]
Amerika ardından Batı Almanya’ya Helios projesini önermiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, askeri teknoloji geliştirmesi yasak olan Batı Almanya için bu teklif, ileri teknolojilere erişmek için önemli bir fırsattır.[6] Teklifi kabul eden Batı Almanya, Helios-1 ve Helios-2 uydularını geliştirmiştır. Uydular 1974 ve 1975 yıllarında fırlatılmıştır. Almanya için bu projenin maliyeti 100 milyon ABD dolarıdır.[7]
Avrupa Roket Geliştirme Organizasyonu (European Launcher Development Organization [ELDO]): ESRO’nun yanısıra Avrupa, ELDO adında bir başka birlik daha kurmuştur. ELDO’nun kuruluşunu sağlayan olaylar dizisi şöyle gelişmiştir:
Fransa Veronique roketi üzerinde çalışmalarına ilk olarak 1949 yılında başlamıştır. 1956 yılında ise yerli olarak nükleer silah geliştirme kararını almıştır. Bu kararla birlikte, nükleer bombaları taşıyacak uzun menzilli füzeler geliştirmek için çalışmalarını da hızlandırmıştır. Fransa uzay alanında da yetenekler geliştirmek ve bu alanda Avrupa’da lider konuma gelmek için, uydu fırlatma sistemleri geliştirmeye karar vermiştir. Böylece Diamant serisi uydu fırlatıcı roketleri geliştirmeye başlamıştır. Bu aşamada Amerika’dan bir dönem teknik yardım da almıştır. Diğer yandan 1950 yılında İngiltere nükleer bombaya sahip olmuştur. Aynı yıl Amerika İngiltere’ye nükleer başlıkları taşıyacak uzun menzilli füzeler geliştirmesi için yardım önerisinde bulunmuştur. Bu yardımla İngiltere, Blue Streak adındaki sıvı yakıtlı roketi geliştirmeye başlamıştır. Ancak kısa süre sonra, sıvı yakıtın ICBM’ler için hiç de uygun olmadığının farkedilmesi üzerine, İngiltere Blue Streak çalışmalarını devam ettirecek motivasyonu yitirmiştir.[8]
Daha sonra 1960 yılında İngiltere, Amerika’nın Thor katı yakıtlı füzeleri satma önerisi karşısında, Blue Streak projesini iptal etmiştir. Ancak Blue Streak, üzerinde biraz daha çalışılırsa aslında uydu fırlatmada kullanılabilecek bir sistemdir. Bu nedenle İngiltere yaptığı yatırımın boşa gitmemesi için, Blue Streak’a devam etmek istemiştir. Fakat tek başına değil! Çok pahalı olması nedeni ile bu işi diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte yapmak istemiş ve böylece Fransa’ya işbirliği teklifinde bulunmuştur. Fransa ise, Amerika’nın kendisine uyguladığı teknoloji transferi ambargosu nedeniyle temin edemediği teknolojileri, Amerikan teknolojisi içeren Blue Streak yolu ile elde etmek ve daha ucuza bir uydu fırlatma sistemine sahip olmak (diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte) için, bu teklifi kabul etmiştir. Amerika o dönem içinde Fransa’nın bir nükleer güç olarak yükselmesini istemediğinden ambargo uygulamıştır. Fransa’nın öneriyi kabul etmesinden sonra diğer Avrupa ülkelerine de teklif yapılmıştır. Savaş sonrasında askeri teknoloji geliştirmesi yasak olan Batı Almanya ise Blue Streak projesi ile roket teknolojilerine erişmek istemiş, bu nedenle teklife olumlu yaklaşmıştır. İtalya  projeye hiç bir şekilde katılmak istememiş fakat İngiltere’nin diplomatik baskısıyla katılmaya zorlanmıştır.[9]
Diğer küçük Avrupa ülkelerinin de katılımı ile,  1962 yılında ELDO kurulmuştur. ELDO Blue Streak teknolojisinin üzerine ilaveler yaparak Europa fırlatma sistemlerini geliştirmeyi hedeflemiştir. Europa-1 fırlatma aracının birinci aşaması, Blue Streak, İngiltere; ikinci aşama Coralie, Fransa; üçüncü aşama Astris ise Batı Almanya tarafından geliştirilmiştir. Fırlatma aracı tarafından fırlatılacak araştırma uydusu ise İtalya tarafından geliştirilmiştir. Belçika ve Hollanda da telemetry ve yer sistemlerini geliştirmiştir. Ancak ELDO beklenenin aksine son derece başarısız bir kurum olmuştur. Kuruluş yapısı ve proje yönetimine yaklaşımları göz önüne alındğında, adete özellikle başarısız olmak için kurulmuş bir kurum gibidir. Öncelikle her üye ülke proje üzerinde daha çok söz hakkına sahip olmak istediğinden, ELDO’ya hiç bir zaman proje yönetiminin gerektirdiği gerçek otorite verilmemiştir. Sürekli olarak spesifikasyonlar değişmiş, bu değişimler iletişim eksikliği nedeni ile projenin diğer elemanlarına (diğer ülkelere) duyurulmamıştır. Neticede iletişim zayıflığından kaynaklanan teknik sorunlar, asıl entegrasyon sırasında ortaya çıkmıştır. Tüm bu sorunlar teknik zorluk ve yanlış yönetimle birlikte, beklenmedik maliyet artışlarına neden olmuştur. Bunun üzerine bir de arka arkaya gelen başarısız denemelerle, ELDO zayıflamaya başlamıştır.[10] 
Amerika politik olarak ELDO‘yu desteklemiştir. Amerika için ELDO’nun varlığı çok önemlidir. Nedeni ise başta Fransa olmak üzere ELDO içinde yer alan ülkelerin ELDO kapsamında geliştirilen roketlere yoğunlaşarak ulusal askeri roket sistemleri geliştirecek kaynaklarını tüketmeleridir.[11] Bu nedenle ELDO başarılı olmalıdır çünkü Avrupa ülkeleri böylece ELDO’ya ayırdığı kaynaklarını ulusal askeri uzay sistemleri geliştirmeye ayıramayacaktır. Aynı zamanda ELDO başarısız olmalıdır çünkü Avrupa, haberleşme uydularını fırlatacak bir fırlatma sistemine sahip olmayarak, uydu sektöründe ilerleyemeyecektir. Böylece çok karlı olan bu sektör sadece Amerika’nın tekelinde olacaktır.
Bu yaklaşımla Amerika, politik ve ekonomik çıkarlarını olumsuz etkilemeyecek şekilde, ELDO’ya teknoloji transferi yapmıştır. Yapılan transferler arasında, teknik bilgi ve personel yardımı; roketler için uçuş donanımları; Atlas, Thor ve Scout roketlerinın satışı yer almaktadır.[12]
            Symphonia uydusu. Bu arada 1965 yılında, INTELSAT kurulmuştur. Şirketin yüzde 60’ı Amerikan uydu haberleşme şirketi Comsat’a, yüzde 30’u Avrupa ülkelerine, kalanı ise diğer ülkelere aittir. INTELSAT’da alınan kararlarda oylama yatırım oranlarına göre olduğundan dolayı INTELSAT Amerikan hegomanyası altındadır ve ekonomik çıkarları gereği Avrupa bundan son derede rahatsız olmuştur.
INTELSAT’taki gelişmelere paralel olarak, Fransa ve Almanya birlikte Symphonia araştırma uydusunu geliştirmiştir. Temel amaçları uydu geliştirmede deneyim kazanmak ve böylece ileride Avrupa’da ticari haberleşme uydu pazarı oluşmaya başladığında, uydu pazarının önemli bir kısmını ele geçirmektir. Symphonia uydusunun fırlatma tarihi ise 1970 olarak belirlenmiştir.[13] Ancak ELDO roket çalışmaları fiyasko ile sonuçlanınca, fırlatma için Amerika’dan yardım istemişlerdir. Fakat Amerika Symphonia haberleşme uydusunu, sadece araştırma amaçlı kullanılması koşulu ile fırlatacağını bildirmiştir. Bu yanıt Avrupa’da hem endişe yaratmış hem de Avrupa’ya, ileride geliştireceği haberleşme uydularını Amerika’nın fırlatacağının hiç bir garantisi olmadığını, göstermiştir. Konuyla ilgili olarak Amerika’nın haberleşme uyduları alanındaki politikası (NSAM-338 direktifi), Amerikan çıkarlarını olumsuz etkilemediği takdirde dost ülkelere yardım yapılmasını öngörmektedir. Bu politika yabancı ülkelerin yerli haberleşme uyduları geliştirmelerini desteklemediğinden,  NASA Symphonia uydusunu şartlı fırlatmayı kabul etmiştir.




Symphonia Uydusu /Museum of Air and Space Paris, Le Bourget (France)


Bu olayın olduğu vakitlerde, ESRO ve ELDO’da finsansal ve yönetimsel krizler başlamıştır. Amerika ise Avrupa’da yaşanan bu uzay krizinin bir birlikteliğe dönüşüp, bir süper  uzay gücünün kurulmasından endişe etmektedir. Bu yeni güç ekonomik ve milli güvenlikle ilişkili olarak, Amerika ile uzay alanında rekabet içine girebilir ve Amerikan çıkarlarını olumsuz etkileyebilir.[14]
Avrupa Uzay Ajansı (European Space Agency [ESA]): Amerika endişesinde haklı çıkmış ve Avrupa bu krizi büyük bir birlikteliğe dönüştürmüştür. 1975 yılında Avrupa, ESA’yı kurmuştur. ESA, Fransa’nın liderliğinde Ariane roketi, Batı Almanya liderliğinde ise Spacelab projesini başlatmıştır. Batı Almanya için, Spacelab projesinin temel amacı Amerika’dan sistem mühendisliği ve proje yönetimi metodlarını transfer etmektir. Günümüzde Ariane, fırlatma pazarında çokça talep gören güvenilir bir fırlatma sistemidir. Bunların yanısıra ESA, European Radar Satellite serisi uyduları, Envisat bilimsel uydusu, Galileo seyrüsefer uydu sistemi ISS için Colombus modülü gibi çeşitli uzay projeleri yapmıştır. Bu projelerden bazıları hala devam etmektedir.
Bu arada Symphonia uydusu olayını analiz eden teknoloji tarihcileri, Amerika’nın haberleşme uyduları politikası ile büyük bir hata yaptığını belirtmektedir. Amerika’nın haberleşme uydusu sektörüne hakim olmak isteyerek Avrupa’nın haberleşme uydusunu fırlatmaması, Avrupa’nın hem Ariane fırlatma sistemini hem de haberleşme uyduları geliştirmesine yol açmıştır. Böylece Avrupa her iki sektörde de Amerika’ya rakip olmuştur. Eğer Amerika Symphonia uydusunu fırlatsaydı, belki haberleşme uydusu sektöründeki pazar payı küçülebilirdi ama en azından Ariane’nı engelleyebilirdi. Bu nedenlerle Symphonia uydusu olayı, uzay teknolojiler politikası açısından oldukça ilginç bir örnektir.
ESA politikası. Ekonomik ve politik olarak büyüme gösteren Avrupa, uzay alanında dünyada önemli aktörlerden birisi olmayı hedeflemektedir. ESA bilindiği üzere AB’den bağımsız bir kurumdur ve son yıllarda AB ile yakınlaşmaya başlamıştır. Organik olarak ESA ile AB arasında hiç bir bağ yoktur. Oysaki uzay teknolojileri politik sistemlerdir ve hiç bir uzay sektörü politikadan bağımsız değildir. Her ülkenin uzay endüstrisinin, potikacılarının desteğine ihtiyacı vardır ve birlikte işbirliği içinde olmaları gerekir. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak Avrupa, 2001 Kasım ayında AB ve ESA arasındaki işbirliğini artırma kararını almıştır. Böylece ESA, AB’nin politik hedeflerini gerçekleştirmesinde uzay alanında üzerine düşen görevi yerine getirecektir.[15]
ESA’nın yeni hedefleri arasında temel uzay teknolojilerinde ArGe çalışmalarını artırmak ve böylece yeni ürünler geliştirmek; uydu teknolojileri alanında yeni pazarlar keşfetmek ve bu alanlarda yeni yatırımlar yapmak; Avrupa’ya ekonomik girdi sağlamak ve toplumun kamusal ihtiyaçlarını karşılamaya katkıda bulunmak yer almaktadır. Galileo ile Çevre ve Güvenlik için Küresel Takip (Global Monitoring for Environment and Security [GMES]), Avrupa’nın bu hedeflerini hayata geçiren önemli projelerdir.[16] Bu bağlamda Galileo seyrüsefer uydu sisteminin temel amaçları yeni iş alanları yaratmak, Avrupa firmalarının uzay pazarındaki payını artırmak ve bu alanda Amerika’nın GPS sistemine teknolojik bağımlılıklarını azaltmaktır.[17] Sistemin 2008 ile 2011 yılı arası bir tarihte işletmeye başlaması beklenmektedir.[18] GMES’in temel amacı ise Avrupa’yı “yer gözlemi” alanında dünya lideri yapmaktır. Galileo ve GMES projeleri ile ESA’nın rolü de değişmeye başlamış; Avrupa Komisyonu uzay projelerinin belirlenmesinde daha çok söz sahibi olmaya, ESA ise teknoloji yöneticiliğine doğru kaymaya başlamıştır.[19]
Fransa ve Almanya gibi bazı ESA üye ülkeleri de ulusal düzeyde uzay çalışmaları yürütmektedir. Almanya ESA bünyesindeki çalışmalarının yanı sıra, ülke olarak Avrupa ve dünyada alanında liderlik kazandıracak uzay çalışmaları yapmaya çalışmaktadır. Bunlar arasında synthetic aparture radar teknolojileri, yeni nesil fırlatma sistemleri, robotiks, teletıp ve uzay bilimleri yer almaktadır. Almanya’nın uzay çalışmalarında uluslararası işbirlikleri çok önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin Almanya’nın, ESA’nın ISS için geliştirdiğe Colombus modülüne katkısı toplam proje maliyetinin yüzde 40’ıdır. Net olarak bilimsel ve teknolojik olarak nasıl bir getiri getireceği bellli olmayan bu projeye, Almanya’nın bu kadar bütçe ile destek vermesinin tek neden politiktir: Amerika ile yakın ilişkiler kurmak.[20]
Diğer bir ESA üyesi Fransa da kendi içinde ileri çalışmalar yapmıştır. 1986 yılında SPOT-1 uydusunu Ariane ile fırlatmıştır. SPOT görüntüleri bütün dünyada kullanıcılar tarafından kullanılmıştır. Fransa sonraki yıllarda daha yüksek çözünürlükte başka SPOT uyduları da fırlatmıştır. SPOT’un 10-m çözünürlükteki pankromatik kamerası ile Libya’daki kimyasal silah üreten tesislerin inşatı ve CSS2 Çin füzelerinin Suudi Arabistan’da konuşlandırıldığı yerler tespit edilmiştir. NATO’nun Bosna’daki askeri operasyonları sırasında SPOT görüntüleri kullanılmıştır. 1990-91 Körfez Savaşında, savaşla ilgili bilgi taşıyan SPOT görüntüleri ticari olarak pazarda satılmasına ambargo konmuştır. Ancak SPOT görüntüleri savaşta aynı taraftaki dost ülkelerle paylaşılmıştır. Bu görüntüler hem planlama hem de savaş sonrası durum tespiti yapmada kullanılmıştır. Fransa SPOT uyduları ile yer gözlem uydusu geliştirme konusunda yetkinlik kazanmıştır. İspanya ve Almanya’nında katılımı ile Fransa bir de Helios adında 1-m çözünürlükte askeri uydu geliştirmiştir.[21]






[1] Benoit Godin, “Technological Gaps: Quantitative Evidence and Qualitative Arguments,”
Canadian Science and Innovation Indicators Consortium, Working Paper No. 23, s. 13- 17.   
[2] Benoit Godin, “Technological Gaps: Quantitative Evidence and Qualitative Arguments,”
Canadian Science and Innovation Indicators Consortium, Working Paper No. 23, s. 3-4.
[3] İbid. s. 20.
[4] Lorenza Sebesta, “U.S.-European Relations and the Decision to Build Ariane, the European Launch Vehicle,” Butrica, Andrew J. der., Beyond the Ionosphere: The Development of Satellite Communications, (Washington, D.C.: NASA, SP-4217, 1997), s. Bölüm 11.
[5] İbid.
[6] İbid.
[7] Homer E. Newell, Beyond the Atmosphere: Early Years of Science, (Washington D.C.: NASA, SP-4211, 2004), s. 315-318.
[8] Stephen B. Johnson, The Secret of Apollo: Systems Management in American and European Space Programs, s. 160-178.
[9] İbid.
[10] İbid.
[11] Sebesta.
[12] Sebesta.
[13] İbid.
[14] İbid.
[15] Rosalind Lewis, Michael Kennedy, Elham Ghashghai ve Gordon Bitko, Building a Multinational Global Navigation Satellite System An Initial Look, (Santa Monica, Califf.: RAND, MG-284-AF, 2005), s. xiii-xviii.
[16] Edelgard Bulmahn, Federal Minister of Education and Research, Germany, “Europe’s Ambitions in Space,” Center for International Science and Technology, George Washington University’de yapılan konuşma, 6 Şubat 2001.
[17] Lewis ve arkadaşları.
[18] “Final Bids are in to Run Galileo’s Navigation System,” Space News, 1 Şubat 2005.
[19] “Funding for GMES Likely To Be Far Less Than Expected,” Space News, 1 Mart 2005.
[20] Edelgard Bulmahn.
[21] Stephen B. Johnson, “Strategic Implications of Space.”